Son dalgalanmanın neden kaynaklandığını araştıranlar şu sonuçlara varıyorlar: * Uluslararası konjonktürel yapı bozuldu, gelişmekte olan piyasalardan para çıkıyor. * ABD son birkaç gün içinde 2001-2005 arasında vermediği “bana gel” sinyalini para piyasalarına 5,50’lik bir faiz algılaması ile yayıyor. * Yatırımcılar, hisse senedi piyasasından çıkıp, “elle tutulabilir” mallar almaya başladılar. * Türkiye’de iç siyasi riskten kaynaklanan algılama tepe noktasına geldiği için Türkiye’den çıkışı körüklüyor. Peki hangisi doğru? Yaşananları sadece “dış kaynaklı” olarak yorumlamak gerçekçi olmadığı gibi eksik ve kasıtlı. Bu noktada her şey dışarıdan diyenlere şunu sormakta yarar var: Brezilya 39,300’lerdeki “en” noktasını dahi kırıp 42,000’leri test ederken, son düşüş dalgası hala 40,000 üzerinde kalmaya direnirken, ne oluyor da “AB ve IMF” hikayesi olan Türkiye’de, tepe noktasına göre borsa 8,000 puan geri çekilip, kur 3 günde 150,000 TL oynuyor? Siyasi risk artıyor Değerli dostlar, kendimizi kandırmayalım, bu köşede 2006 başından beri tartıştığımız gibi “siyasi risk artıyor” ve bu risk algılaması 38-40 aydır içeride kalanları önlerini göremedikleri bir ortamdan dışarı doğru itiyor. Peki bu risk nasıl aşılabilir, Baykal’ın geçen hafta yaptığı “uzlaşırız” tavrı yeterli olur mu? Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta Deniz Baykal'ın açıklaması gündeme düştü. Bu noktada soralım, yukarıda tarif ettiğimiz denklem içinde Baykal'ın uzlaşması gerginliğin azalması açısından yeterli mi? Cevap; sizce piyasada pozisyon taşıyanları tedirgin eden, sadece "Baykal'ın cumhurbaşkanlığı seçiminde çıkaracağı" sorunlar mı? Değerli dostlar, Konu hakkında çıkarımım çok net: Baykal'ın uzlaşması yeterli değil... Olması da mümkün değil. Neden derseniz? TBMM'deki tablonun detaylarına bakıp, detaylandıralım. 1- Meclis'e yansıyan toplam seçmen sayısı 16 milyon. 2- Türkiye'de toplam seçmen sayısı son tahmine göre bugün 48 milyon. Dışarıda kalan, yansımayan kesim 32 milyon. 3- 32 milyonun dışarıda kalması bir yana, var olan siyasi tablonun özellikle iktidarın yerleşik kurumlar ile ciddi sorunları var. Cumhurbaşkanı, yargı, üniversite, TSK ile uzlaşmaları mümkün olmayan "kör noktalar" mevcut. 4- Var olan siyasi tablo, 2001 krizi sonrası yani algılamanın sağlıklı olmadığı bir dönem sonrası oluştu. Dolayısıyla aradan geçen dört yıl içinde yıpranma katsayısı oldukça yüksek. Sonuç 1: Piyasalarda Cumhurbaşkanlığı seçimi büyük bir "risk" olarak algılanmaktadır ve bu algılamanın aşılması için “Baykal uzlaşırsa risk kalkar” karşı tezi yeterli değildir. Peki başlıkta bahsettiğimiz “3 çözüm” ne? 1- Acil olarak “eylül-aralık arasında yapılacak” bir erken genel seçim deklare edilebilir. Bu açıklama Cumhurbaşkanlığı seçimi riskini düşürür. Yukarıda saydığım TBMM aritmetiğinde oluşacak bir hesaplaşma yerine, seçim sonuçlarına göre bir Cumhurbaşkanı seçimi yapılır. 2- Cumhurbaşkanlığı konusunda “rejim ile sorunu olmayan, geçmişte hiç olmamış” bir isim üzerinde partiler arası değil, toplumsal mutabakat sağlanır. Bu seçenekte “varolan Cumhurbaşkanı’nın süresinin uzatılması” gibi ek çözümler de ele alınabilir. 3- Cumhurbaşkanı seçimi konusunda gerekli kanuni düzenlemelerin yapılacağı açıklanarak, halkın seçeceği formül benimsenir. Sonuç 2: Bunlardan hangisi en kolay derseniz, en kolay ve en doğru olan ana denklem içinde olumlu olma ömrünü tamamlayan “varolan siyasi” yapının tazelenmesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yapılacak erken bir genel seçim. Daha önce bu köşede paylaştığımız gibi, erken seçim olmadan, Türkiye bu sıkışmadan çıkamaz. Son söz: Geride bıraktığımız 40 ayda oluşan finansal genleşme ve ortaya çıkan veriler, sizler de çok net bir şekilde gördünüz ki, 3 günde hatta 24 iş saatinde toz oldu gitti. Bu tabloyu yaratan yapının “içeridekilerin dehasından” kaynaklanmadığını umarım artık herkes daha iyi anlamıştır. Burada “değerin kendinden kaynaklanmadığını gören hükümet”e düşen, Türkiye’yi sadece finansal değil siyasi bir kaosun da içine itmeden bir an önce erken genel seçime giderek dinamikleri rahatlatmak. Bu noktada AKP’ye de bir çağrım var. Şimdi gittiğiniz bir seçimde daha açıkçası dalgalar kıyıya tam vurmadan önümüze koyacağınız bir sandıkta hala şansınız var, 12 ay içinde siz direndikçe dalgalanmanın boyutu artıp sizi de aynen 57. Hükümet gibi barajın altına itebilir. Unutmayın ki, sizler finansal bir kriz sonrası dönemdeki algılamada ortaya çıktınız. Daha açıkçası, bir sentez değil, bir antitezsiniz. Not: Hükümet, “ben bu analizi ciddiye almam, sonuna kadar direnirim” diyebilir. Onun da yolu var. Eğer Arap ülkelerinden 80 milyar dolar “fazla” para bulabilir ve piyasalara basabilirse, sorunsuz olarak bu 12 ayı atlatabilir. Bu noktada tabi sormak gerekli, kim kime 80 milyar dolarlık güvenebilir.
09.06.2006